15 Temmuz Darbe Girişimi ve Sonrasında Türkiye'de Yaşananlar!
15 Temmuz darbe girişimi, 251 kişinin hayatını kaybettiği ve 2 binden fazla kişinin yaralandığı önemli bir olay. Darbenin siyasi yüzü ve pek çok sorusu hala aydınlatılmadı.
1. AKP VE GÜLENCİLER HANGİ YOLLARI BERABER YÜRÜDÜ?
AKP’li yıllar, Gülencilerin devlet içerisinde kadrolaşmasının en rahat dönemi oldu. Eğitim kurumları, yayın organları, ihale ve rant paylaşımı, bürokrasi, parlamento ve orduda açılan alanlarla iktidarın olanakları cemaat için sonuna kadar açıldı. Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ordu içerisinde tasfiyeye başlayarak kendisine alan açan Gülenciler, 2010 yılındaki referandumda, iktidarla birlikte Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yapısını değiştirdi.
Yıllarca birlikte yürüyen ve büyüyen AKP ve Gülenciler, MİT krizinde ilk kez açıktan mücadeleye girişti. 17-25 Aralık operasyonları, dershaneler gibi pek çok krizde karşı karşıya gelen eski ortakların çekişmesi 15 Temmuz darbe girişiminde savaş boyutuna ulaştı.
2. DARBE GİRİŞİMİ NASIL GERÇEKLEŞTİ?
Türkiye, 15 Temmuz 2016 tarihinde Gülencilerin başını çektiği bir darbe girişimine tanıklık etti. Ankara’da komuta kademesinin darbeciler tarafından derdest edilmesi sırasında ilk çatışmalar meydana geldi. İstanbul’da Boğaziçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, bir grup Jandarma Genel Komutanlığı askeri tarafından trafiğe kapatıldı.
İlerleyen saatlerde darbeciler savaş uçakları ve helikopterlerle TBMM, Ankara Emniyeti, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Özel Kuvvetler Eğitim Merkezi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi birçok yere saldırdı. Tanklar sokağa indi. Ulusal TV kanalının canlı yayını kesildi ve Spiker Tijen Karaş’a Yurtta Sulh Konseyi adına bir darbe metni okutuldu.
Darbe girişimi sırasında Marmaris’te bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ulusal bir tv kanalıyla canlı yayınına görüntülü telefon görüşmesi ile katılarak, halka meydanlara çıkarak darbeye karşı direnme çağrısı yaptı. Gece boyu darbeye karşı sokağa çıkan vatandaşların sayısı sabah saatleri itibarıyla daha da arttı. Boğaziçi Köprüsü ve Genelkurmay Başkanlığını kontrolü altında bulunduran darbeci askerlere yapılan operasyonla darbe girişimi bastırıldı.
3. YARGILAMALAR NASIL SONUÇLANDI?
Darbe girişimi sonrasında 58 ilde, toplam 289 dava ile 4 ek dava görüldü. Mahkemelerce yapılan tefrikler, istinaf ve Yargıtay aşamalarındaki kısmi bozulmalar sonrasında dosya sayısı 400’ü aştı. Türkiye genelinde ilk derece mahkemelerince 289 fiili darbe davasında toplam 8 bin 724 kişi hakkında karar verildiği, İstanbul’daki yargılamalarda 2 bin 423 sanık hakkında, Ankara’daki yargılamalarda 3 bin 460 sanık hakkında hüküm kuruldu.
1634 sanığa ağırlaştırılmış müebbet, 1366 sanığa müebbet, 1890 sanığa 1 yıl 2 ay ile 20 yıl arasında değişen sürelerde hapis cezası, 2 bin 70 sanığa beraat, 964 sanığa ise ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verildi. Toplam 85 general ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılırken; 24 general beraat etti.
4. DARBENİN SİYASİ AYAĞI NEDEN ORTAYA ÇIKARILMADI?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbe girişimini “Eniştesinden öğrendiği” sözlerine karşın bir binbaşının MİT’e giderek darbe olacağını söylemesi, darbe girişiminin önceden bilindiğini ortaya çıkardı. Ancak “Kontrollü darbe miydi?” ve “Darbenin siyasi ayağında kimler vardı?” gibi sorular başta olmak üzere darbe girişiminin birçok noktası karanlıkta kaldı. Muhalefet partilerinin darbenin siyasi ayağının araştırılmasına yönelik araştırma talepleri iktidar partisi tarafından reddedildi.
Gülenciler ve AKP arasında uzun yıllar süren ortaklık, darbe girişimine ilişkin sorumlulukların üzerini örttü. 4 Ekim 2016’da Mecliste kurulan Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, sadece 4.5 ayda çalışmalarına alelacele son verdi. Komisyonun hazırladığı rapora, CHP’nin FETÖ ile ilişkisi olduğuna ilişkin iddialar kimseye haber verilmeden son anda eklendi, CHP’nin muhalefet şerhi çıkarıldı.
Dönemin Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a sunulsa da rapor kayıtlara geçmedi. Bu nedenle TBMM Genel Kurulunda görüşülmeyen rapora ilişkin çalışmaların alelacele sonlandırılması, birçok kritik ismin komisyonda dinlenmemesi yoğun tepki topladı.
5. OHAL TÜRKİYE’DE NELERİ DEĞİŞTİRDİ?
20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL 7 kez uzatıldı. Bu süreçte tutuklananlar yalnızca darbe girişimi veya Gülen yapılanmasıyla suçlanmadı. Gazeteciler, akademisyenler, siyasetçilere kadar birçok kesim adeta cadı avı başlatılarak cezalandırıldı. 2 yıl süren OHAL boyunca 100 binin üzerinde kişi kamudan ihraç edildi.
2017’de kurulan OHAL İnceleme Komisyonunun görev süresi bu yılın başında sona erdi. Komisyon 127 bin 292 başvurudan sadece 17 bin 960’ını kabul etti, 109 bin 332’sini reddetti.
174 medya ve yayın kuruluşu kapatıldı. ulusal bir medya gözlem raporuna göre 315 gazeteci, köşe yazarı, yayın sorumlusu veya çizerin, tüm ceza ve tazminat davaları kapsamında 47 ağırlaştırılmış müebbet, bir müebbet hapis, 3 bin 34 yıl 6 ay hapis, 4 milyon 40 bin TL maddi veya manevi tazminat istemiyle yargılandığı belirtildi. OHAL’de çıkarılan kararnameler evlilik programlarından kış lastiğine kadar her alana uzandı.
6. DARBE GİRİŞİMİ İKTİDARA NASIL LÜTUF OLDU?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, darbe girişimini birkaç gün sonra “Allah’ın lütfu” olarak nitelendirmesinin anlamı kısa sürede anlaşıldı. OHAL, iktidarın ülkeyi kendi çıkarları doğrultusunda dönüştürmesinin baskı aracı olarak kullanıldı. Darbe girişiminden 4 ay sonra HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu milletvekilleri tutuklandı.
CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun da tutuklandığı dönemde, gazeteciler, insan hakları savunucuları da tutuklandı. İktidara muhalefet eden bütün kesimlere karşı adeta cadı avı başlatan iktidar, OHAL sürecinde tek adam yönetimini getirecek olan anayasa değişikliğini referanduma götürdü.
Cumhurbaşkanının geniş yetkilerle donatıldığı, yargının daha fazla Saray’a bağlandığı yeni yönetim sistemi, iktidarın daha önce cesaret edemediği birçok uygulamayı hayata geçirmesine olanak tanıdı.
7. DEVLET TARİKAT VE CEMAATLERE Mİ TESLİM?
İktidar sözcüleri, Gülencileri tasfiye etmelerinin ardından sıkça “Artık darbeler döneminin bittiğini” savunsalar da yarı-legal dinci-tarikatçı yapıların devlet içindeki örgütlenmesinden vazgeçilmedi. Erdoğan yönetimi, darbe girişiminin ardından başka cemaat, tarikat ve sermaye çevreleriyle kurduğu ilişkilerle iktidarını tahkim etmeyi sürdürdü.
Yargı, emniyet, ordu ve bürokraside Gülencilerin boşalttığı alanlar, iktidarın yeni paydaşları tarafından dolduruldu. Zaman zaman bakanlar düzeyinde tartışmalara kadar varan bu paylaşım, Erdoğan-Gülen ortaklığında geri planda kalan dini yapılanmaların sermaye ve nüfus birikimine hizmet etti.